Kurultay salonlarından mahkeme koridorlarına CHP.  

12

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin açılan iptal davası, Türkiye siyasetinde yalnızca bir iç mesele olmaktan çıkmak üzere. 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşma, görevsizlik kararına yapılan itirazın sonucunun beklenmesi gerekçesiyle 8 Eylül 2025 tarihine ertelendi. Yargılama süreci, belki de ilk kez bir partinin genel başkanının hukuken “askıya alınabileceği” ihtimali üzerinden, siyasi tartışmaların merkezine yerleşti. Bu durum, Türkiye’nin en köklü siyasi partisi olan CHP için sadece bir hukuk mücadelesi değil. Aynı zamanda bir meşruiyet ve temsil kriziyle de karşı karşıya olduğunun göstergesi.
Dava, kamuoyunda en çok eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın adıyla anılıyor. Kurultayın usule uygun yapılmadığını savunan ve Parti Meclisi seçimlerini tartışmalı bulan delege grubunun açtığı dava, teknik olarak “mutlak butlan” iddiasına dayanıyor.
Yani kurultayda alınan kararların baştan itibaren yok sayılması isteniyor.
Mahkemenin bu yönde karar vermesi hâlinde sadece 4-5 Kasım 2023’te yapılan kurultay değil, sonrasında toplanan 6 Nisan 2025 tarihli tüzük kurultayı da geçersiz hale gelecek. Dahası, mahkeme “ihtiyati tedbir” kararı verirse, partinin mevcut yönetimi geçici olarak görevden alınacak ve yerine ya önceki MYK üyeleri ya da tarafsız bir CHP heyeti atanacak.
Kısacası, karar yalnızca CHP’yi değil, genel siyasetinin dengesini doğrudan etkileyebilecek.
CHP cephesi ise bu yargılamayı açık biçimde reddediyor. Duruşma sonrası açıklama yapan Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, “Bu ülkeyi erken seçime götürmek istiyoruz. Bizim gündemimiz bu. Bana göre dört şizofrenik dilekçeyle dava açılıyor” diyerek, davanın siyasal hiçbir etkisinin olmayacağını savundu.
Oysa davacı avukatlar, bu yorumları hukuki sürecin gayrı ciddi gösterilme çabası olarak değerlendiriyor. Lütfü Savaş’ın avukatı Onur Yusuf Üregen, “Kayyum talebimiz yoktur. Bu dava siyasi değil, hukuki bir davadır. Ancak ortada bir şaibe olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz” diyerek, tartışmanın yalnızca mahkeme salonlarına sıkıştırılmasını da istemediklerini vurguladı. Burada dikkat çeken şey, iki tarafın da aynı anda “hukuki” zeminde konuşuyor olması. Her iki tarafın da hukuk çerçevesindeki arayışları davayı daha ilginç bir noktaya taşısa da bu arayış parti içi iktidar rekabetine dönüşmüş durumda.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıl süren genel başkanlığının ardından Özgür Özel’in seçilmesi, kimi çevrelerce “gençleşme, açılım ve değişim” olarak nitelendirilirken, partinin özellikle taşra örgütlerinde değişime dair güçlü kabulü, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve CHP’li belediyelere yönelik operasyonlarla oluştu.
“Bu dava, yalnızca CHP’nin parti içi düzenlemesi gibi görünse de muhalefetin kendi iç denetim becerisiyle de ilgili” diyerek toparlayalım.
CHP Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan dava, bir siyasi partinin yalnızca kendi iç yönetmeliğiyle değil, ülkenin siyasal kültürüyle de sınanıyor. CHP, bu dava sürecinde ya kendi iç hukukunu güçlü biçimde savunan bir aktöre ya da siyasi iradesini yargı koridorlarında arayan bir yapıya dönüşecek?
Bir tespitle sonlayalım.
42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen kurultay davasının 8 Eylül 2025 tarihine ertelenmesi, bazı çevrelerce dikkat çekici bulundu. Zira CHP, 9 Eylül 1923’te kurulmuştu. Bu bağlamda, olası bir “butlan” kararının partinin kuruluş yıldönümüne denk gelmemesi için duruşma tarihinin bilinçli olarak 8 Eylül’e bırakıldığı yönünde iddialar dile getirildi.
Bu takvimsel hassasiyetin bir rastlantı mı, yoksa sembol yüklü bir siyasal hesap mı? sorusunun yanıtını önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Haberi Paylaş