Cengiz Bektaş’ın Vizyonuna Sadakat

3

Bir müze fikri doğar. Dönemin Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, Mimar-Yazar-Şair Cengiz Bektaş’ı arar. “Bir müze yaptırmak istiyoruz. Tasarımında sizin bize yardımcı olabileceğinizi düşünüyoruz” diyerek talebini iletir. Cengiz Bektaş da şöyle yanıt verir: “Elimden gelirse elbet. Ancak benden küçük bir Louvre ya da British Museum gibi bir ‘kırk haramiler’ deposu istiyorsanız, ben onu yapamam. Başka ülkelerden kırılıp, sökülüp getirilmiş, aracı hırsızlardan satın alınmış müzeleri insanca, insana yakışır bir davranış olarak görmüyorum.” Başkan Gürün bunun üzerine, “Sizin düşünceleriniz doğrultusunda bir müze istiyoruz” deyince Cengiz Bektaş, Sabahattin Eyüboğlu’nun şu sözünü hatırlatır: “Tarihimiz, halkın tarihidir. Ülkemizin kültür kazanında eriyende biziz, eritende.”
Bir Çalıştayın Doğuşu
Bu diyaloğun ardından Başkan Gürün, Cengiz Hoca’dan müzede çalışacakları da yetiştirmesini istediğini iletir. Cengiz Bektaş ise “Türkiye’de müze nasıl olmalıdır?” sorusuna yanıt aranacak bir çalıştay önerir. Burada hedef, Halet Çambel’in “Yapıtları oldukları yerde korumalıyız” düşüncesinin yanı sıra, müze kurmayı becermenin yanında yörenin insanlarını eğitmeyi, onları kalkındırmayı başarmak olarak belirlenir. Çalıştaya; Sabahattin Türkoğlu, Mehmet Özdoğan, Müjgan Şereflioğlu Sözen, Zeynep Eres Özdoğan, Nevzat Sayın gibi isimler katılır. Çalıştaydan, yörenin ve coğrafyanın geçmişle olan bağlamının belirtilmesi, herkesten önce yöre insanının bilgilendirilmesi önceliği çıkar. Cengiz Bektaş bu kararı şu sözlerle açıklar: “Yediden yetmişe insanımızı sıkmadan bilgilendirmek.”
“Müze Kimin?”
Cengiz Bektaş, müze fikrinin temelini bu soruyla tanımlar: “Müze kimin? Alman gelecek diye müze yapılır mı?”… Bektaş, şöyle devam eder: “Bu müze yalnızca yabancı turistin gelip geçmesi için yapılmayacak. Bu müze kimin olacak, kime ne söyleyecek? 12 bin yıl öncesinden bugüne dek olan süreci Muğlalıya 480 kuşağı anlatacak. Yani Muğlalı dedeye, nineye ve çocuğa diyecek ki; ‘Anadolu’nun gerçek sahibi bugünü yaşayan sensin. Bu müze senin’ diyecek. Alman gelip görecek diye müze yapılır mı? Müze buranın tarihini Alman’a, Fransız’a değil, önce Anadolu insanına anlatacak. Burada tarihi izlemek olanaklı olacak. Bizim insanımızın anlayacağı dilde olacak. Öğretmenin öğrencisini götürüp, ‘2 bin yıl önce bu hayvan yaşamış’ diyebilmesi gerekiyor. İnsanımız genelde kendi ikliminin ağacını da tanımıyor, otunu da, börtü böceğini de tanımıyor. Bunları uygulamalı olarak anlatacağız. Bu sadece Muğla’da mümkün.”
Bir Mimarın Felsefesi
Görüleceği gibi Cengiz Bektaş, bu projenin sadece mimari projesini çizmemiş, bir Anadolu bilgesi olarak bu yapının içeriğini de belirlemişti. İnşasının bitimine yakın bizzat içine girip deneyimlediğimiz bu yapının mimarisinde ışığı ve sesi yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda mekânın ruhunu kuran iki temel unsur olarak planladığına tanıklık ettik. Özellikle ışığı bir yapı malzemesi olarak kullanan Bektaş, doğal akustiği de bir tasarım öğesi olarak ele almış, bizi şaşırtmıştı. Biz de hayranlık uyandıran bu yapıya yönelik mimariye bir turist mesafesinde olanlar (!) Cengiz Bektaş’ın son eserine söylenmediklerini bırakmamış, aralarında camiye, hamama benzetenleri bile olmuştu. Işığın ve sesin mekânına yönelik yorumlar, mimarlık sanatına ilişkin “özensiz notlar” olarak kent tarihindeki yerini almıştı. Bilindiği gibi Türk mimarisine sayısız eser veren Cengiz Bektaş, 2020 yılında aramızdan ayrıldı.
Tamamlanamayan Bir Hayal
Toparlayalım. 2017 yılında 14 milyon liralık yatırımla başlanan projenin tamamlanması, ihale süreçlerinde yaşanan sorunlar ve tartışmalar nedeniyle gecikti. Detaya girmeye gerek yok. Sonuçta yapı bir şekilde tamamlandı ancak hizmete giremedi. Bölge Müzesi olarak inşa edilen yapının adı, 2024 yılında Muğla Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından ‘Cengiz Bektaş Kent Belleği ve Kültür Merkezi’ olarak değiştirildi.
MUPA Tabelası Tartışması
Yakın bir tarihte, yukarıda yer alan bilgiler ve tercihlerden oluşan işlevsellik yok sayılırcasına yapıya MUPA tabelası asıldı. Türk müzecilik tarihine damga vuracak bir içeriğe ve mimariye sahip olan, kenti Anadolu aydınlanmasıyla buluşturacak bu yapıya sıradan “ofis” muamelesi yapılması Muğla kamuoyunu derinden yaraladı. Devamında gelen ve yapının büyükşehir belediyesinin mevcut binalarına sığışamayan farklı birimlerin yapıyı kullanacağı bilgisi ise kaygıları arttırdı. Olan biteni kaygıyla izlemeye koyulmuşken, tam da bu noktada yüreğimize su serpen, bizi umutlandıran bir gelişme yaşandı.
Yeniden Umut: Cengiz Bektaş’ın Vizyonuna Sadakat
Yapı, içeriğine ve kuruluş iradesine yönelik vizyonla yeniden gündemimize girdi. Cengiz Bektaş Kent Belleği ve Kültür Merkezi Proje Yöneticisi ve Güzel Sanatlar Uzmanı Alper Çınar ile Proje Partneri Arkeolog Gökhan Yılmaz, bir basın toplantısı düzenleyerek yapının Cengiz Bektaş tarafından hazırlanan içeriği doğrultusunda hizmet vereceğini açıkladı. Muğla Büyükşehir Belediye başkanı Ahmet Aras’ın, Alper Çınar’ın ve ekibinin Anadolu Bilgesi Cengiz Bektaş’ın vizyonuna olan sadakati, var olan kaygılarımızı sevince dönüştürdü. Zira bu yapı, hepimiz için korunması gereken bir Cengiz Bektaş mirasıydı. Büyükşehirde kariyer planlamalarıyla tepişenlere malzeme edilmeyecek kadar değerliydi.
Bir Mirasın İzinde
Bir tespitle bitirelim. Halk yapı sanatının bilgesi Cengiz Bektaş’ın ‘insan-mekan-şehir’ gerçeğinden yola çıkarak ışık ve ses ile kurduğu bu yapı, yalnızca bir bina değil; Muğla’nın belleğini, Anadolu aydınlanmasını yansıtacak bir düşünce anıtıdır. Bugün bu yapıya bakarken, aslında kendi tarihimize, kendi insanımıza bakacağımız unutulmamalı.

Haberi Paylaş