Belediyelerin idari yapısını kökten etkileyebilecek yeni bir yasa teklifi, Meclis gündeminde. Ak Parti tarafından sunulan 35 maddelik düzenleme, yalnızca idari prosedürlerde değil; kentleşmenin, kırsalın, hatta demokratik temsilin doğasında da önemli değişimlere yol açabilecek nitelikte. Sunulan teklif, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun süredir işaret ettiği “yerel yönetim reformu” hedeflerinin ilk somut adımı olarak görülüyor.
Teklif metninde öne çıkan ilk başlık, belediye kurma ve kapatma kriterlerinin yeniden tanımlanması. Nüfusu 5 binin üzerinde olan yerleşim yerlerinde belediye kurulabileceği hükme bağlanırken; 2 binin altına düşen belediyeler ise doğrudan köye dönüştürülecek.
İlk bakışta teknik bir düzenleme gibi görünen bu değişiklik, Türkiye’nin kır-kent ayrımını nasıl yeniden çizeceği sorusunu da beraberinde getiriyor. Daha çarpıcı olan ise bu sürecin, valilik görüşü ile başlayıp Bakanlık onayıyla sonuçlanacak olması. Bu, yerelin kendi geleceğini tayin hakkı üzerinde merkezileştirici bir etki yaratabilir.
Yasanın bir diğer kritik maddesi ise yakın konumdaki belediye ve köylerin, nüfusu 50 binin üzerindeki bir belediyeye katılımını düzenliyor. Bu tür birleşmeler, kamu hizmetlerinin etkinliği açısından mantıklı görünebilir. Ancak fakat toplumsal hafıza, mekânsal kimlik ve yerinden yönetim ilkeleri açısından yeni tartışmalara yol açabilir.
Bu noktada, geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin benzer girişimleri iptal ettiğini hatırlatmak gerekir. Yeni yasa bir ‘hukuki düzeltme’ olarak sunulsa da bu düzenleme yerel inisiyatif ve yerinden yönetim alanını daraltırken merkezi idarenin etkisini genişletebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, söz konusu düzenlemeyi adli veya siyasi gelişmelere bağlı bir refleks olarak değil, yapısal bir ihtiyaç olarak tanımlıyor. Özellikle kayyum uygulamalarının istisna haline getirileceği yönündeki ifadeler dikkat çekici. Ancak bu vaat, yasa yürürlüğe girdikten sonra nasıl bir uygulamaya dönüşür, bunu zaman gösterecek.
Peki, Muğla gibi yerel kimliği güçlü, kır-kent dengesi hassas bölgelerde bu düzenleme ne anlama gelecek? Bu günden net bir şey söylemek zor. Çünkü bu tür değişiklikler, yalnızca nüfus verileriyle değil, coğrafi bağlam, sosyal dokular ve yerel iradenin niteliğiyle birlikte değerlendirilmelidir. Örneğin, kıyı beldeleri ile iç bölgelerdeki köylerin yeniden tanımlanması, sadece idari değil ekonomik ve kültürel sonuçlar da doğurabilir.
Bu aşamada, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve akademik çevrelerin katkısıyla Muğla’ya özgü bir ön değerlendirme yapılması yerinde olacaktır. Muğla özelinde bir komisyonun kurulması, hem yeni yasanın olası etkilerini daha sağlıklı analiz etmek hem de yerel aktörlerin sürece katılımını sağlamak açısından önem taşımaktadır. Muğla Üniversitesi’nin ilgili bölümlerinde görev yapan ve yaşadığı kente karşı sorumluluk hisseden akademisyenler ya da Muğla Büyükşehir Belediyesi çatısı altında faaliyet gösteren Muğla Planlama Ajansı (MUPA), yasa tasarısına dair bir değerlendirme hazırlayarak kamuoyunu bilgilendirebilir.
Reform önemlidir. Metropol kentlerinden daha büyük bir coğrafyada, bir yüzü kıyılara bir yüzü kırsala dönük yaşayan bizler için asıl belirleyici olan, bu reformun yereli güçlendirip güçlendirmediğidir. Çünkü demokrasi, yalnızca seçimle değil yereli ilgilendiren kararların nerede ve nasıl alındığıyla da ilgilidir.