Muğla, bu kez sadece doğasıyla değil, yerel demokrasi sınavıyla da gündemde. Menteşe ve Yatağan ilçeleri sınırında, Bayır ve Deştin mahallelerinin arasında kalan Tekağaç mevkiine yapılmak istenen entegre çimento fabrikası, bölgedeki yaşam kültürüne, çevreye ve yerel siyasete doğrudan temas eden çok katmanlı bir tartışma ortamı yarattı. Proje, ilk andan itibaren ekolojik endişeleri de beraberinde getirdi. Ancak bu kez yalnızca çevreci sivil toplum kuruluşları değil, anayasal teminat altındaki yerel yönetimler de bu endişeleri siyasal bir iradeye dönüştürme yoluna gitti. Karar verici rol üstlenen belediye meclisleri, sessiz bir dönüşümün habercisi gibi hareket etti.
Sürecin ilk adımlarını Muğla Büyükşehir Belediye Meclisi attı. Şubat ayında Başkan Ahmet Aras’ın önergesiyle gündeme gelen 1/5000 ölçekli nazım imar planı, ilgili ihtisas komisyonuna sevk edildi. Komisyon, planın şehircilik ilkelerine, çevre duyarlılığına ve bölge halkının taleplerine uygun olmadığına kanaat getirdi. Plan askıya çıkarıldıktan sonra gelen itirazlar da değerlendirildi, ancak bu itirazlar planın iptali yönündeki kanaati değiştirmedi. Nihayetinde, büyükşehir Mayıs ayı olağan meclis toplantısında, komisyon görüşü doğrultusunda 1/5000’lik plan oy çokluğuyla iptal edildi.
Bu kararla, Büyükşehir Belediyesi yalnızca planlama yetkisini kullanmakla kalmadı, aynı zamanda stratejik bir siyasal tutum da sergiledi. Bu tutum, Menteşe ve Yatağan belediyeleri için de belirleyici oldu. Haziran ayında Menteşe Belediye Meclisi, 1/1000 ölçekli uygulama imar planını iptal ettiğini duyurdu. Gerekçe netti: Üst ölçekli planın kaldırılması nedeniyle alt kademe planın hukuken geçersiz hale gelmesi. Meclis kararında 3194 sayılı İmar Kanunu ve Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği açıkça referans alındı. Hukuki çerçeve de netti: Planlama hiyerarşisi bozulmuş, proje meşruiyetini kaybetmişti.
Benzer bir karar, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Yatağan Belediye Meclisi’nden geldi. Sembolik olarak çevre gününün seçilmiş olması, yerel yönetimlerin yalnızca mevzuata değil, toplumsal beklentilere de kulak verdiğini gösterir nitelikteydi.
Art arda gelen meclis kararları bir başka gerçeği daha gözler önüne serdi. Belediye meclisleri, halkın ekolojik taleplerini, kent hakkını ve doğa savunusunu önceleyen siyasi alanlara dönüşmüş oldu. Bu, Türkiye’nin yerel demokrasi tarihinde nadir rastlanan bir durumdu. Tüm meclislerden plan iptali kararı alınmışken, Muğla Valiliği’nin 22 Nisan 2025 tarihinde büyükşehir meclisinin aldığı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı iptal kararının yürütmesinin durdurulması talebiyle Muğla 4. İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunduğu haberleri yayınlandı. Basında yer alan haberlere göre mahkeme, davaya ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması ile Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin savunmasının alınabilmesi amacıyla taraflara 30 günlük süre tanıdı.
İşte bu noktada tartışma, artık yalnızca bir çimento fabrikasının yapılmasının ötesine geçmiş oldu. Mesele, ‘merkezi idare ile yerel yönetimler arasındaki planlama yetkisi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği’ sorusuna geldi dayandı.
Bilindiği gibi Belediyeler, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamında açıkça planlama yetkisine sahip. Hukukçulara göre; bu yetki, aynı zamanda anayasanın yerinden yönetim ilkesiyle de teminat altında.
Bir soru ile bitirelim.
Çimento fabrikası üzerinden başlayan merkezi idare – yerel yönetim anlaşmazlığı, sorunu ‘plan değil yetki tartışması’ noktasına mı getirdi?