Seyitgazi’de Yitip Giden Canlar: Orman yangınında sistem de yandı

7

Türkiye, yalnızca deprem değil; aynı zamanda yangın kuşağında. Ancak buna rağmen orman yangınlarıyla mücadeledeki zafiyetler, ağır bedellerle karşımıza çıkıyor. Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinden gelen haber bir kez daha içimizi yaktı. Orman yangınına müdahale etmeye çalışan 10 kişi yaşamını yitirdi, şehit düştü. Bunların beşi orman işçisi, beşi ise AKUT gönüllüsüydü. Olayla ilgili yanıt bekleyen çok soru var. Bu yazı o soruların izini sürmeye çalışıyor. Türkiye, sadece bir deprem ülkesi değil; aynı zamanda bir yangın coğrafyası. Akdeniz iklim kuşağında yer alan Ege ve Akdeniz bölgeleri, kuraklık, yüksek sıcaklık ve denizden esen kuru rüzgârlarla yangın açısından yüksek risk altında. İklim krizi, bu tehdidi her geçen yıl daha da büyütüyor. Ancak, yangınların önlenmesi veya en az zararla söndürülmesi için alınan önlemler, maalesef bu artan riske karşılık gelmiyor. Seyitgazi’de yaşananlar sadece bir doğa felaketi değil, aynı zamanda bir yönetim krizinin dışavurumu. Yangın sırasında hayatını kaybeden personelin büyük kısmının göreve yeni başlayan, sahaya yeni inen kişiler olduğu iddiası artık yüksek sesle dile getiriliyor. Bir başka iddia da uzun yıllar sahada çalışmış, yangınların dilinden anlayan işçilerin, şeflerin hatta mühendislerin masa başına çekildiği, liyakatin yerine siyasi referansların geçerli olduğu iddiası. Yangın gibi, her an yön değiştiren ve saniyeler içinde karar verilmesini gerektiren bir felakete karşı ancak deneyimle mücadele edilebilir. Ancak deneyimli personelin yerine, “torpilli” ve eğitimsiz kadroların sahaya sürüldüğü iddiası ciddi bir alarmdır. Ve bu alarm, yalnızca ormanları değil, insanların hayatını da tehdit ediyor.
Orman Genel Müdürlüğü’nün yangınlara dair kamuoyuyla paylaştığı açıklamalar genellikle yüksek dozda hamaset içeriyor. “Vatan, millet, fedakârlık, kahramanlık” türünde mesajlar, kamu çalışanlarının özverisini kutsarken, asıl soruları görünmez kılıyor: “Bu insanlar neden ölmek zorunda kaldı? Hangi ekipmanlarla sahadaydılar? Tecrübeleri yeterli miydi? Eğitim aldılar mı?” Bu sorular yanıtlanmayı bekliyor. Ayrıca, bu hamasetin teşkilat içinde moral kaybına neden olduğu ve sahadaki gerçeklikle hiçbir ilgisinin olmadığı da konuşulanlar arasında. Yangınlarla mücadelede bir başka tartışma da hava araçları etrafında dönüyor. Helikopterlerin özellikle büyük yangınlarda, rüzgârlı günlerde etkisiz kaldığı, geniş alanlara müdahalede uçakların daha başarılı olduğu belirtiliyor. Ancak bu araçların maliyetlerinin yüksekliği, ne zaman ve nasıl kullanılması gerektiği konusundaki şeffaflık eksikliğiyle birleşince kamuoyunda soru işaretleri oluşturuyor.
Temmuz ayı içinde önce İzmir, ardından Seyitgazi… İki büyük yangın, toplamda 12 can kaybı, 12 şehit. İzmir’de ekiplerin ölümden son anda kurtulduğu görüntüler, sosyal medyada büyük yankı uyandırmıştı. Ancak Seyitgazi’de böyle olmadı.
Yangınlar yalnızca ağaçları değil, insanları da alıp götürüyor. Ve asıl felaket, bu kayıplardan ders çıkarmamak. Orman teşkilatı liyakate göre düzenlenmezse, deneyim masa başına hapsedilir, yeni personel yeterli eğitim almadan sahaya sürülürse, benzer acıları tekrar yaşamak kaçınılmaz olacak. Türkiye, yangın kuşağında yer alıyor. Ancak asıl yangın, kurumların içindeki yapısal eksikliklerde yanıyor. Bu ateşi söndürmeden ormanları da, insanları da korumak mümkün görünmüyor.
Biz kamu denetçisi ya da kamu politikaları izleyicisi de, uzmanı da değiliz. Ancak insan hayatına mal olan konularda sessiz kalamıyoruz. Seyitgazi’ de 10 insanımızın yaşamını kaybetmesi ve bu can yakan kayıplara ilişkin iddialar, tartışmalar; yangınla mücadelenin yanında ihmallerle de mücadele edildiğini ortaya koydu.
Seyitgazi’de yaşananlar arkasında yalnızca bir yangın alanı değil; sistemin çarpıklıklarını, ihmalleri, liyakatsizliği ve düşük maliyet politikalarının yarattığı sessiz bir felaketi bıraktı. Orman İş Sendikası Genel Başkanı Birol Gök’ün yangına ilişkin açıklamaları bu çarpıklığın fotoğrafını net biçimde ortaya koyuyor: “Bu işçiler 7 gün 24 saat görev yapıyor, yangınla yaşıyor. Mayıs’ta dağa çıkıyor, Kasım’da dönüyor. Sosyal hayatı yok, ikili vardiya sistemi yok, yanında çalışacak yeterli personel yok.”
Orman Genel Müdürlüğü (OGM) yaklaşık 22 bin kadrolu orman işçisine sahip. Ancak ihtiyaç duyulan sayının en az 30 bin olduğu ifade ediliyor. Birol Gök’ün ifadesiyle, “Altı kişinin olması gereken yerde bir veya iki işçi işi üstlenmek zorunda kalıyor. Bu da iş kazalarına davetiye çıkarıyor. Davetiye bu kez Seyitgazi’de acı bir şekilde karşılık buldu. Bu yangın bir doğa olayı olmanın ötesinde açık bir zafiyetin, yıllardır ertelenmiş sorunların ürünü.”
Seyitgazi yangınında hayatını kaybeden, şehit düşen personelin çoğunun yeni ve tecrübesiz olduğu bilgisi basına yansıdı ve bu konudaki tartışma devam ediyor.
Birol Gök, bu duruma şu sözleriyle dikkat çekiyor: “Eskiden yangın bölgelerine o yörenin insanları alınırdı. Ormanın yapısını, toprağı bilen, rüzgârı okuyan, hangi ağacın ne zaman devrilmesi gerektiğini bilen, tecrübeli insanlar. Bugünse ormanın içini, araziyi tanımayan işçiler, yangınla mücadele etmeye çalışıyor. Sonuç; alevlerin arasında kalan canlar. Rüzgarın yönü değiştiğinde yangının ortasında kalmak eğitimsizlik ve yanlış personel politikasının sonucudur. Sıklıkla ‘hava filosu’ tartışması yapılır. Ancak uzmanlar bilir: helikopterler ve uçaklar yangının başlangıç aşamasında, erken müdahale de çok etkilidir. Bunun yanında belli bir bölgeyi çevirirsin, hava ekipmanları o bölgeyi söndürür. Ama asıl mücadele karadan yapılır. Orman işçisinin ve yangın uzmanı tekniker ve mühendislerin bilgisiyle, refleksiyle, hızlı müdahalesiyle olur. Karşı ateş yakmadan, yangın şeridi oluşturmadan, çamı devirmeden alevler durdurulamaz. Ancak bu bilgi, masa başına çekilen tecrübeli personelle birlikte teşkilattan dışlanmış durumda. Deneyimli işçilerin bir çoğunun da Erken Emeklilik Sistemi ile emekliye ayrılması ya da masa başına çekilmesi yangınla mücadelede teşkilatın elini zayıflatıyor.”
Bir başka iddia da yangınlarda kullanılan hava araçlarının maliyetiyle ilgili. Yangınla mücadelede elbette hava filosu, hava ekipmanları önemli. Ancak asıl yatırımın sahadaki insana, yangınla mücadele işçilerine yapılması gerektiği açıkça ortada…
Birol Gök, yaşananları şöyle özetliyor: “Yangın söndürmeye karşı verilen mücadelede can güvenliği çok önemli. Bu yangında bir hata yok, tecrübesizlik var. 30 yıldır teşkilatın içindeyim. Hiçbir zaman bu sayıda can kaybetmedik. Bu tecrübesizlik yukarıdan aşağıya inen sistemin ürettiği bir sonuç. Ve artık bu maliyeti insanlar canıyla ödüyor. OGM, 16 bin yeni işçi talep ediyor. Ama bu talep Hazine Bakanlığı’ndan geri dönüyor.”
Seyitgazi’de sadece ağaçlar değil, sistem de yandı. İnancımız ve dileğimiz o; yangın kuşağında yer alan bir coğrafya da orman yangınları mevsimsel bir felaket olarak görmenin ötesine geçilmek zorunda. Birol Gök’ün bir tespiti ve anektodu ile bitirelim. “Büyük yangının önüne geçmek için; ağacı kesmezsen, ağacı yakmazsan insanı yakarsın. Yıllar önce, 1988’de Yerkesik Çatakdere yangınında İşletme Müdürü Fuat Ardıç’ı kaybettik. O dönemde orman teşkilatın da görev yapan Selahattin Çavuş (Özgür) vardı ve bütün yöreyi de yangınla mücadeleyi de çok iyi bilirdi. Şefler, müdürler onun tecrübesine güvenirler ve yangınla mücadelede onun bilgilerinden faydalanırlardı. Selahattin Çavuş, yangının başında hem işçileri sevk ve idare eden hem de bizzat yangını söndürmeye çalışan Fuat Ardıç’a ‘Müdürüm oraya girmeyelim, orası tehlikeli’ uyarısı yapmıştı. Ancak Fuat Bey, bir önce yangını söndürmek için hamle yapmış, rüzgarın ani yön değiştirmesi ve birden fazlalaşmasıyla duman ve alevler içerisinde kalarak yaşamını yitirmişti. Selahattin Çavuş bildiğim kadarıyla hâlâ Kozağaç’ta yaşıyor. Fuat Ardıç, teşkilatın yönetici kadrosundaki ilk şehidi olarak adı genel müdürlük tarafından bir helikopterde yaşatılıyor.”

Haberi Paylaş