 CHP’nin kurultay takvimine göre ülke genelinde il kongreleri tamamlandı. Ancak kongrelerin bitmesi, tartışmaların sona erdiği anlamına gelmiyor. Özellikle Muğla örneğinde olduğu gibi kongre süreçleri, yalnızca adaylık rekabetinin değil; örgüt kültürünün, siyasal olgunluğun ve katılımcı anlayışın sınandığı alanlar haline geldi. Aday olma koşulları, delege baskısı iddiaları, il yönetimi ve kurultay delegelikleri listesi gibi teknik başlıkların ötesinde; katılım, kapsayıcılık ve çoğulculuk üzerine yürütülen tartışmalar, CHP yerel örgütünün nasıl bir siyasal tutum sergilediğini de gözler önüne serdi.
CHP’nin kurultay takvimine göre ülke genelinde il kongreleri tamamlandı. Ancak kongrelerin bitmesi, tartışmaların sona erdiği anlamına gelmiyor. Özellikle Muğla örneğinde olduğu gibi kongre süreçleri, yalnızca adaylık rekabetinin değil; örgüt kültürünün, siyasal olgunluğun ve katılımcı anlayışın sınandığı alanlar haline geldi. Aday olma koşulları, delege baskısı iddiaları, il yönetimi ve kurultay delegelikleri listesi gibi teknik başlıkların ötesinde; katılım, kapsayıcılık ve çoğulculuk üzerine yürütülen tartışmalar, CHP yerel örgütünün nasıl bir siyasal tutum sergilediğini de gözler önüne serdi.
Disiplinden Sorumluluğa
Dün kaleme aldığımız yazıda, mutlak butlan kararının rafa kalkmasıyla birlikte CHP’nin önünün açıldığına işaret etmiş; partinin artık yalnızca muhalefet refleksiyle değil, iktidar sorumluluğu taşıyabilecek bir siyasal akılla hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştık. Bu çerçevede yeni seçilen il yönetimine dair bazı önerilerde bulunmak yerinde olacaktır.
Seçmen Desteğinin Kalıcılığı
CHP Genel Merkezi’nin iktidar hedefinde, il başkanlıklarının yalnızca örgüt disipliniyle değil, toplumsal sorumluluk bilinciyle çalışması kritik önem taşıyor. İl kongresi sürecinde eleştirilerin odağında yer alan il yönetimi, iç tartışmaların ötesine geçerek toplumsal ihtiyaçlara kulak veren bir çizgiye yönelebilir. Bu geçiş, örgütün kendi içinde “kim hangi pozisyonda, kim kimi destekledi, kim ya da kimler muhalefet etti?” gibi içe dönük tartışmalardan; “Halk ne hissediyor, kentte hangi sorunlar öncelikli, belediyeler toplumu nasıl güçlendirir?” gibi dışa dönük, toplumsal gerçekliğe dayalı anlayışa geçmesini ifade ediyor. Seçmen desteğinin kalıcı hale gelmesi, yalnızca sandığa giden yurttaşların tercihleriyle değil; parti tabanının ve örgütlerin bu desteği sahiplenme iradesiyle mümkün olabilir.
Seçmenin Değişim İradesine Sahip Çıkmak
CHP il yönetimi, tüm eleştirilere karşın tabanın ve seçmenin değişim yönündeki iradesini canlı tutabilir. Seçmen değişim talebini açık biçimde ortaya koyarken, örgütlerin bu iradeyi büyütecek bir olgunlukla hareket etmesi belirleyici olacaktır. CHP il yönetiminin artık tartışmaları derinleştirerek değil, ortak aklı büyüterek yol alması gerekiyor. Eleştirileri bastırmak yerine anlamaya yönelmek; kırgınlıkları çoğaltmak yerine ortak zemini genişletmek, bu dönemin en temel sorumluluğudur. Çünkü değişim iradesi yalnızca yöneticilerin değil, her bir partilinin omuzlarında taşınan bir emanettir. Muğla İl Örgütü bu bilinci içselleştirdiği ölçüde örnek bir konum üstlenebilir. Artık mesele “kimin haklı olduğundan” çok, “kimin daha fazla sorumluluk aldığıyla” ilgilidir. Siyasetin geleceğini belirleyecek olan tam olarak bu farkındalıktır.
 
				 
		



