Cumhuriyet Halk Partisi’nde sular bir kez daha durulmuyor. 30 Haziran’da görülecek kurultay iptali davası yaklaşırken, eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları, partideki kırılgan zemini bir kez daha görünür kıldı.
“CHP kayyuma teslim edilemez” diyen Kılıçdaroğlu, olası bir butlan kararı hâlinde partinin başına geçebileceği sinyalini verirken, mevcut Genel Başkan Özgür Özel’den sert sayılabilecek bir yanıt geldi: “CHP’yi, kurultayda seçilmemiş kimse yönetemez.”
Bu açıklamalar, partinin yalnızca liderlik düzeyinde bir çatışma yaşamadığını, aynı zamanda siyaset yapma tarzı ve kurumsal kültürü konusunda da içinden geçmekte olduğu değişimin sancılarını taşıdığını gösteriyor.
Kılıçdaroğlu’nun mesajı, bir yandan kurumsal hafızaya, bir yandan da “olağanüstü hallerde göreve dönme” refleksine dayanıyor. Ancak bu refleks, bugünün Türkiye’sinde demokratik siyasetin ihtiyaçlarına ne kadar karşılık geliyor? Tartışılır. Zira muhalefet partilerinin asli görevi yalnızca iç krizlere müdahale etmek değil; halkın karşısına güven verecek bir siyasal alternatifle çıkmaktır.
Özgür Özel’in pozisyonu burada net: Özel, “Siyasi Partiler Kanunu’nda kayyum değil, Çağrı Heyeti var” diyerek meseleyi hukuki çerçeveye oturtmaya çalışıyor. Ancak, Özel’in karşı karşıya olduğu tablo da hafife alınacak cinsten değil. Partiyi iktidara hazırlarken bir yandan da parti içi dengeleri korumak, her siyasetçinin altından kalkabileceği bir mesele değil. Hele ki, bu denge, bir önceki genel başkanla doğrudan bir fikir ayrılığına dönüşmüşse…
Şunu açıkça ifade etmek gerekir:
CHP, bir kişinin ya da grubun partisi değildir.
Ne yalnızca Özgür Özel’indir, ne de yalnızca Kemal Kılıçdaroğlu’nun.
CHP, halkın iradesiyle şekillenen, tarihiyle bugünü aynı potada eriten siyasal bir çınardır. Bu çınarın dallarını kesmeye değil, köklerini güçlendirmeye ihtiyaç vardır.
Bize göre bugün partideki tartışma bir kriz olmanın ötesinde bir yön arayışıdır. Ancak bu yön, kişisel kırgınlıklarla, karşılıklı imalarla değil; açık bir siyasal program, ortak bir mücadele dili ve halkla kurulacak yeni bir bağ ile belirlenmelidir.
Kılıçdaroğlu’nun siyasi tecrübesi bir kenara atılamaz. Özgür Özel’in aldığı yeni sorumluluk ise küçümsenemez. Ama bu iki ismin, CHP’yi yeniden bir umut odağı hâline getirmek gibi tarihi bir yükümlülükle karşı karşıya oldukları unutulmamalıdır.
Artık mesele şahıslar değil, ilkeler meselesidir.
Ve halk, ilkeleriyle yürüyen siyasetçileri beklemektedir.
Yazıyı bu tespitle bitirmiş, bohçanın ağızını bağlamışken Datça Belediyesi’nden gelen sosyal medya paylaşımı iki satır daha yazmayı gerekli kıldı.
CHP; kurultay, butlan, kayyum, liderlik vs. derken tatile çıkamamıştı (!) ancak bu kez konu gerçekten tatile geldi dayandı. X (twitter) platformunda bir kullanıcı, “Bu saçmalıktan vazgeçerse Kılıçdaroğlu’na Datça’da 10 günlük tatil hediye edeceğim” diyerek hem eleştirisini hem turizm teşvikini tek cümlede buluşturdu. Datça Belediyesi ise bu çağrıya esprili ama net bir dille yanıt verdi: “Maalesef doluyuz.”
Bu da oldu.
30 Haziran’da görülecek kurultay davası öncesi, siyasete mizah karıştı.