Türkiye siyasetinde artık miadını doldurması gereken bir anlayış var: “Şehrin ağabeyi” gibi kişisel sadakat ilişkilerine dayalı siyaset tarzı. Özellikle yerel düzeyde hâlâ bu yaklaşımı sürdüren aktörlerle karşılaşıyoruz. Muğla’da ise bu anlayışın en çok tartışılan ismi Prof. Dr. Aydın Ayaydın. Bu ilişkiyi elbette önemli bulanlar, siyasetin buna ihtiyacı olduğuna inananlar vardır, saygı duyarız. Ancak, ‘şehir-siyaset-insan’ üçlemesinde; siyaset büyüğü, kentin kanaat önderi gibi tanımlamalar tamam, ama biz Abiliği gereksiz bulanlardanız. Siyasette belli bir büyüğe saygı, kanaat önderine danışma kültürü elbette anlaşılabilir. Ancak yerel yönetimlerde, hele ki temsil mekanizmalarının bu kadar öne çıktığı bir dönemde, kişisel otoriteye dayalı “abilik” sistemine neden hâlâ ihtiyaç duyuluyor?
Ayaydın, hiç şüphesiz önemli bir isim. Akademiden bürokrasiye, merkez siyasetten yerel yarışa uzanan uzun bir kariyeri var. 2024 yerel seçimlerinde AK Parti’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Adayı oldu, ancak seçimi kazanamadı. Bu tür adaylık süreçlerinde, kaybeden figürlerin bir süre geri çekilmesi alışılageldik bir durumken, Ayaydın’ın “şehrin ağabeyi” rolüyle yeniden sahaya çıkması tartışma yaratıyor.
Özellikle AK Parti teşkilatları içerisinde bu durumun rahatsızlık yarattığı görülüyor. Zira partinin seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları ve yöneticileri görevlerinin başında. Hal böyleyken, dışarıdan bir “abi” figürünün devreye girmesi, kurumsal yapıyı zedeliyor ve parti içi hiyerarşide kırılmalar yaratıyor. Muğla’nın sosyolojik çeşitliliği, entelektüel kapasitesi ve siyasal birikimi; herhangi bir bireyin tek başına “otorite” olarak belirlenmesini gerektirmiyor. Bilakis bu tür figürler, rekabeti bozan, kurumsal temsili aşındıran unsurlar haline geliyor.
Ayaydın hakkında sıkça dile getirilen bir diğer argüman ise “Cumhurbaşkanı ve bakanlarla yakın ilişkisi sayesinde Muğla’ya yatırım gelebileceği” yönünde. Oysa kamu yatırımları kişisel ilişkilere değil; halkın taleplerine, planlı ihtiyaçlara ve teknik gerekliliklere göre şekillenir. Merkezi iktidarın ile yaptığı yatırımlar; Tıp Fakültesi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi, ilçelerdeki sağlık merkezleri, yapılan hizmetler ya da TOKİ projeleri bir “abilik” müessesesi sayesinde değil, kamu yönetiminin işleyişi ve ihtiyaçları içinde gerçekleştiriliyor.
Bu noktada, Ayaydın’ın teşkilat ve bürokraside daha etkin bir rol üstlenmeye çalışması AK Parti teşkilatlarında ciddi bir iç sorgulamayı da tetiklemiş gibi görünüyor. İl yönetimindeki değişim de bu bağlamda bir tür “iç muhasebe” olarak değerlendiriliyor.
Ak Parti Muğla teşkilatlarında yaşanan tartışmalara müdahil olanlardan birisi de bağımsız büyükşehir adayı ve Fethiye eski Belediye Başkanı Behçet Saatcı. Sosyal medya üzerinden Ayaydın’a dönük iki açıklama yapan Saatcı ilk paylaşımında; “Sayın Bakanımız İstemihan Talay vasıtasıyla yaklaşık 14 ay önce tanıdığım Prof. Dr. Aydın Ayaydın hocam, o günden beri Muğla’nın bütün yükünü sırtlamış yürüyor. Ne atanmış, ne seçilmiş arkadaşlardan tık yok. Sanki Aydın Hoca olmasa Muğla sahipsiz! Sahiplenme duygunuza teşekkür ederim Hocam” ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklamada geçen “Muğla sahipsiz” ve “sahiplenme duygusu” ifadeleri oldukça düşündürücü. Zira Muğla ‘sahipsiz’ olsaydı büyükşehir statülü ilk seçim böyle sonuçlanmazdı. “Sahiplenme” söylemi ise Muğla gibi kendini yönetme kapasitesine sahip bir toplumu pasif bir özneye dönüştürüyor. Yerel yöneticilerin işlevsiz olduğu, bir kurtarıcıya ihtiyaç duyulduğu yönündeki bu ima, halk iradesinin üzerine bir vesayet gölgesi düşürüyor.
İkinci paylaşımda ise Saatcı; “Muğla’da isminin yanında Mv. yazan malum Beyler… Aydın Hoca’dan utanın! Birilerinin iş takipçiliğine verdiğiniz mesainin %1’ini, Muğla ve Fethiye’nin sorunlarını çözmeye verseydiniz, sizin ifadenizle bu işler, Derik’li Hoca’ya kalmazdı” ifadelerini kullandı. ‘Derikli Hoca’dan, Aydın Ayaydın kast ediliyor. Sırasıyla DYP, ANAP, CHP ve AK Parti’de siyaset yapan Aydın Ayaydın, Mardin Deriklili…
Siyasetin yerel doğasına yönelik bu açıklamalara yanıt gecikmedi. AK Parti Muğla Milletvekili Kadem Mete, Saatcı’yı hedef alan oldukça sert bir açıklama yaptı. Milletvekili Mete, yaptığı paylaşımda “Son 10 yılda gitmedik parti bırakmayan Zat. Şimdi de AK partiye yalanıyor olabilirsin, geçmişte defalarca gelirim ama yüz görümlüğü isterim, gelirim ama başlık isterim diyerek sürekli kıvırtmalarına bizler alışığız, anlaşılan kendisine methiyeler dizdiğin yeni bir kapı bulmuşsun. Olabilir sana yakışır, ama şu iş takipçiliği yapanı ve yapılanı açıklamazsan müfterisin. Kişi kendinden bilir işi, iş takipçiliği yapanda şerefsizdir iftira atanda” ifadelerine yer verdi.
AK Partili bir siyasetçinin dediği gibi; “Ortalık yangın yeri.” Bu yangının merkezinde ise siyasetin kişilere mi yoksa kurumsal yapılara mı emanet edilmesi gerektiği sorusu duruyor. Bir tespitle bitirelim. “Abilik müessesesi” sadece AK Parti içinde mi tartışmalı? Diğer partilerde yok mu? Elbette var. Zamanı gelince onu da yazarız…