Cuma gününden devam.
2012 yılında çıkarılan ve 2014 yerel seçimlerinde yürürlüğe giren 6360 sayılı Büyükşehir Yasası, aradan geçen on yılı aşkın sürede, hem mali yapıya getirdiği yük hem de yerel demokrasiyi zayıflatan uygulamalarıyla yeniden tartışma konusu haline geldi.
Yasa, büyükşehir belediyesi sayısını 16’dan 30’a çıkararak, birçok ilin idari yapısını köklü biçimde dönüştürdü. İl sınırlarının belediye sınırları haline gelmesiyle birlikte, kırsal alanlar da doğrudan büyükşehir belediyelerinin yönetimine dahil edildi. Bu değişiklik, Muğla gibi yüzölçümü geniş illerde hizmet sunumunda ciddi kaynak ve organizasyon sorunlarını beraberinde getirdi.
Yasanın en fazla eleştirilen yönlerinden biri, genişleyen hizmet alanlarına rağmen gelir kaynaklarının aynı oranda artırılmamasıydı. Büyükşehir belediyelerine kırsal mahallelerde altyapı, ulaşım, temizlik, su ve kanalizasyon gibi hizmetleri sunma sorumluluğu yüklenirken, bu alanlara özel ilave finansman mekanizmaları oluşturulmadı.
İl Özel İdarelerinin lağvedilmesiyle birlikte, kırsalda hizmet veren birçok altyapı yatırımı da belirsizliğe sürüklendi.
İlçe belediyeleri ise taşınmazlarının büyük kısmını kaybederken, özellikle emlak vergisi ve harç gibi yerel gelir kaynaklarında ciddi azalmalar yaşadı. Bu durum, aynı siyasi partiden gelen büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarını dahi zaman zaman karşı karşıya getirdi. Yerel yönetimlerin mali özerkliği zayıflarken, merkezî idareye olan bağımlılık arttı.
Bilindiği gibi Muğla’nın Bodrum, Marmaris ve Fethiye ilçeleri başta olmak üzere diğer ilçeleri de yaz aylarında yüz binlerce turisti ağırlıyor. Nüfus 5-6 katına çıkıyor ama yazlık belediyelerin aldığı bütçe hâlâ kış nüfusuna göre belirleniyor. Bu da çöp toplamadan altyapıya kadar birçok hizmette aksamalara yol açıyor. Bu sorunun çözümü için mevsimsel nüfusun bütçeye yansıtılması öneriliyor.
Büyükşehir Yasası, yalnızca mali yapı üzerinde değil, aynı zamanda demokratik temsil ve meşruiyet üzerinde de etkiler yarattı. Belediyelerin yetki alanlarının genişlemesi, seçilmiş yerel yöneticilerin sorumluluklarını artırırken, birçok alanda merkezi otoritenin müdahale kapısını da açık bıraktı. Özellikle 2016 sonrası dönemde, bazı belediyelere kayyum atanmasıyla birlikte yerel seçimlerle oluşan temsil yapısı ciddi şekilde tartışma konusu oldu. Kayyum uygulaması ‘seçilmişlik’ ilkesinin zedelenmesi ve yerel demokrasinin aşınması yönünde eleştirilere neden oldu.
Yasanın geniş yetki tanımları, zaman zaman “öz yönetim” tartışmalarına da zemin hazırladı. 2015 yılında yaşanan hendek krizi merkezi yönetimi yasa üzerinde yeniden düşünmeye sevk etti. O süreçte büyükşehir yasasının yeniden yapılandırılacağı ifade edilsede kapsamlı bir revizyon gerçekleşmedi.
Konu ile ilgili Cuma günü yayınladığımız ilk yazıyı; “Belediyeler İçin Yeni Bir Dönem Mi Başlıyor?” başlığı ile yayınlamış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın grup toplatında yaptığı konuşmayı merkeze almıştık.
Yapılacak yasal düzenleme, yerel yönetimlerin mali bağımsızlığını ve demokratik meşruiyetini güçlendirecek mi, yoksa merkezi denetimi daha da artırarak yerel özerkliği daha da mı daraltacak? Ya seçme seçilme hakkının güvencesi? Ötesinde kamu kaynaklarının adil yönetimi ne olacak? Bekleyip göreceğiz.