TBMM Genel Kurulu’nda 2026 Bütçesi üzerine yapılan görüşmeler, sadece mali bir takvimin oylanmasından ibaret değil, aynı zamanda Türkiye’de siyasetin yönünü belirleyecek ideolojik bir sınav niteliği taşıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kürsüde yaptığı konuşma, bu sınavın sol perspektifli çerçevesini kurarken, bütçeyi teknik bir döküman olmaktan çıkarıp kamusal bir yeniden inşa tartışmasına dönüştürüyor. Özel’in sözlerinde, “halktan yana bir iktidarın” önceliklerinin nasıl şekilleneceğine dair açık bir ipucu var: Kaynakların dağılımını piyasa aklının değil, toplumsal ihtiyaçların belirlediği yeni bir kamucu düzen.
Gizem Özcan’ın Su Hakkı Üzerinden Eşitlik Vurgusu
Bu çizgi, bütçe maratonu boyunca CHP sıralarında kendisini hissettiren toplumcu tonla da birleşiyor. Muğla Milletvekili Gizem Özcan’ın sosyal medya paylaşımında her bakanlık bütçesinde adaletin, emeğin ve kamusal çıkarın sözünü yükselteceklerine yönelik vurgusu, tam da bu ideolojik hattın sahadaki karşılığını oluşturuyor. Özcan’ın paylaştığı şu söz ise tartışmanın merkezine temel bir eşitlik meselesini yerleştiriyor: “Bizim iktidarımızda zenginin çocuğu kana kana temiz su içerken, yoksulun çocuğu ağzını tuvalet çeşmesine dayamayacak. Tüm çocuklarımıza ücretsiz temiz su ulaştıracağız.” Bu cümle, Türkiye’de sosyal devlet iddiasının yıllardır ötelenmiş en temel sorusunu net biçimde hatırlatıyor: Bir ülkenin geleceği, çocuklarının eşitliğinden daha önemli hangi göstergeyle ölçülebilir?
Hizmetin Merkezine Halkı Koymak: Solun Tarihsel Talebi
Sol düşüncede kamusal hizmetin temel ilkesi, devletin ayrıcalıklıları değil halkı koruyan, halkı önceleyen bir yönetim şekli olmasıdır. Halk, sol literatürde siyasal kararların öznesi, kamusal kaynakların gerçek sahibidir. Bu nedenle sol siyaset, hizmeti bir lütuf olarak değil, hak temelli bir toplumsal sözleşme olarak ele alır. Bugün su, eğitim, sağlık ya da ulaşımın piyasaya teslim edilmesi sermayenin refahını büyüten tercihlerdir. Oysa kamusal hizmet, cüzdana değil insana bakıyorsa gerçekten kamusaldır. Sol için mesele tam da budur: Hizmet, herkes içindir ve herkes tarafından eşitçe erişilebilir olmalıdır.
Bir Bütçeden Fazlası: Yeni Bir Toplumsal Sözleşme
Özgür Özel’in sol perspektifli çıkışı ve Gizem Özcan’ın su hakkı üzerinden dile getirdiği eşitlik vurgusu, Türkiye’de siyasetin yeniden halk lehine kurulabileceğine dair güçlü bir işaret sunuyor. Bu yaklaşım, bugünün ötesinde yarının da politik yönünü belirleyebilecek nitelikte: Çocukların, sınıfsal kimliğine bakılmaksızın aynı haklara sahip olduğu bir ülke… Belki de asıl mesele burada düğümleniyor: “Bütçeyi kimin hazırladığı değil; bütçenin kimin için hazırlandığı”… Bu nedenle CHP’nin bütçe görüşmelerinde ortaya koyduğu düşünce Türkiye’nin sosyal devlet iddiasının, kamusal sorumluluğunun ve solun tarihsel eşitlik talebinin yeniden hatırlandığı politik bir süreç olarak görülmeli.
Dipnot Niteliğinde Bir Hatırlatma
1980 faşist darbesiyle susturulmak istenen sol, toplumcu ve sosyalist düşünce geleneği; bugün CHP’nin yerel ve genel siyasetinde yeniden görünür olan bu kamucu söylemlerle güçlü bir biçimde kendini hatırlatıyor. Bu mirasın sürdüğünü görmek, Muğla’nın siyasal kültürüne de Türkiye’nin demokrasi mücadelesine de çok yakışıyor.




